"Aşka değer veren aşkın ne
olduğunu bilmez; aşkı anlasa, ne anlamı kalır aşkı yaşamanın."
-Yağmur Kadın-
Düşüncelerim
İnsan
varolandır ve varolan olarak vaolanlarla ilişkidedir. Ancak varolan
üzerine düşünmeye başlar başlamaz,
özellikle de bu düşünme rasyonel ise,
varolanın içini deşer ve böylelikle de varolanın
bütünselliğine zorlu bir giriş
yapar. Bu bir gedik açmadır. Girdiği yerde kalamayan insan,
kalması mümkün
değil, varolanın tümünü aşkınlaştırmaya
başlar. İşte bu halde Hiç'le
karşılaşır. Varolanı ve Hiç'i meydana getiren şey, ille de inceleyen yada
araştıran bir zorlama
olmak zorunda değildir. Israrla yapılan bir edim olmak zorunda değildir. Örneğin
sevinç ya da hüzün ya da şiddetli
arzu varolanın bütünselliğini ortaya
çıkarır ve işte bu bütünsellik
içinde
korku varolanı yerinden oynatır: Hiç'i gösteren
korkudur. Hiç, o ana kadar
varolana odaklanmamızdan dolayı bize gözükmemekteydi.
Biz varolan
uykusundaydık, Hiç'in unutmuşluğunda varolanla hesaplaşırdık
ya da tam olarak:
Varolanla hesaplaşmamızdandır ki, Hiç'in unutmuşluğuna
gömüldük.
Bu noktadan
itibaren insan, ilişkisine sıfırdan başlar. Buna sıfır felsefe
diyelim ya da felsefenin sıfır anı. Sevinç,
hüzün, korku, can sıkıntısı, aşk,
sevgi, arzu, kıskançlık, ilişki ve ölüm
kısacası Herşey yeniden algılanmaya ve
duyumsanmaya başlar. İnsan bir bakıma yeniden doğar. Kuramsal bir
sistem
olmayan bu deneyleme, bu yaşantı doğrudan insanın psikolojisine, eski
terimle;
ruhuna isabet eder. Travmaların canlanışı, yeniden dirilişi, bunalım,
bulantı
vb. yaşanması gereken bir evre, bir dönem olarak bizi kuşatır.
Hiç ile
ne kadar dost olabilirsek, varoluşumuzu yani buradalığımızı o kadar
da derin yaşarız, verili ilişkilerin yüzeyselliği ilgimizin
dışında kalır ve bu
durumda Kendi'mize dönerek enerjimizi doğurmaya yani yaratmaya
başlarız. Bu
bilinçle yazılan her sözcük Hiç
duygusunun ortasından akarak gelir, bazen bir
coşkun nehir gibi, bazen sakin akan bir dere suyu gibi. Bu durumda
yaşayan her
birey, hallerini de o şekilde
edimleştirir. Haller'e ışık tutan
estetik, etik,
erotik seyir, kişiyi görme, nesneyi duyumsama, analiz tarzı ve
gücü gibi olgu
ve algılar, arzettiğini duyumsama, algılama, arzettiğine dokunuşları,
bakışları
Hiç'teki coşkusunun biçimine ve akışına dayanır.
O hep bir yalnızlık içindedir,
özellikle de kalabalıkta yalnızdır.
Hallerim
Kendime
labirentler örmekteyim, kendimi bildim bileli,
kendimi tuzaktan tuzağa taşımaktayım hatta delice bir hazla. Kendimi
anlamakta
zorlanıyorum, aslında rasyonel düşünebilenim,
üstelik derin haz alıyorum bundan
fakat irrasyonel eğilimim de en az o kadar
güçlüdür, beni kayadan kayaya
çarpar
fırtınalar eşliğinde. Bazen o kadar yalnızlığıma
gömülüyorum ki, kendimi
mezarda hissediyorum. Ama dipdiriyim, komik olan da bu. Neden
dipdiriyken
mezarda olabiliyorum? Ciğerlerimden çıkan her
sözcüğüm ve nesnelere/öznelere
her dokunuşum karşımdakinin bana ben olmadığımı
yüzüme haykırıyor;
benliğimin en küçük
öğesinin bile
karşımdakine ulaşamadığı duygusunu kıvranarak yaşıyorum, bazen
kahkahalara
boğuluyorum çaresizliğimden.
Anlaşılmak
isterdim. Neden bu duygudan kurtulamıyorum? Neden anlaşılmak istiyorum?
Biliyorum travmalarım var, içinde
kavrulduğum,
bilincimin ta tepesine çıkardığım, kalbimin ta ortasında
yaşadığım
travmalarım. İnsan
olmak istemiyorum
çoğunlukla fakat hiç farklı da olmak istemiyorum.
Çocukluğumda hep farklı
olmanın hüznünü yaşadım ama kendimden de
utanmadım ve kendimi genele kurban
etmedim. Onurlu ve asil olma takıntımdan yararlandım sanırım
çocukken, daha
sonra bu takıntıları asileşme takıntısıyla
değiştirdim. Biliyorum şehvetli biriyim, sanırım
şehvetimin insanıyım
fakat ürünü değilim. Beni renklendiriyor
diye düşünüyorum, beni
sabitleştirmiyor sanıyorum. Süblime yeteneklerimi de
kullanabiliyorum,
özellikle şu an yani sözcüklere egemenliği
verirken. Kendimi özgürce
yaşayabiliyorum, özellikle toplumsala dair, travmalarım bana
arkadaşlık
ediyor.
Düşüncelerim
İnsan olarak
dünyada olma yetersizliği, bu yetersizliğin doğurduğu duygu,
algı, kötümserlik,
mutsuzlık, acı, hüzün, keder, dünyada olma
hüznü, dünyanın durumundan dolayı
duyulan karamsarlık, dünyaya yetersiz gelme, dünya
karşısında yetersizliğini
duyumsama, dünya içinde yetersiz olmanın verdiği
acı: Gündelik izlenimlerim -kendimde ve ötekilerde.
Kierkegaard,
cansıkıtısı üzerine söylenebilecek her
sözü söyleyebildiğini
düşünüyorum. Özel
yaşamından, ötekilerden ve çeşitli halklardan
örnek vererek can sıkıntısını
ifade eder; öyle ki anlatımları sıkıntıdan yazıldığı
aşikârdır. Hiçbir
şeye muktedir değilim, kendimi
öldürmeye de; ah, keşke kafama bir taş düşse
de ölsem. Böyle der Kierkagaard.
Anlıyorum ve duyumsuyorum. Ancak
bu
perspektifin karşıtını seçtim ben: Coşku. Yapay bir coşkudan
söz etmiyorum,
zorla elde edilen bir coşkudan da değil. Seçim
sözcüğü belki de yanlış,
çünkü
içimden gelen bir harekettir coşku, evet hareket, asla
duraksamayan, kendi
ritimlerini kendi belirleyen bir hareket.
Kierkegaard'ı
özellikle bu hareketi durdurmaya çalışan halklarla
karşılaştırınca daha iyi
anlıyorum. Can sıkıntısından öldükleri
için dışardan gelen en ufak bir harekete
düşmanca bakarlar. Şu an dünyada varlığını
sürdüren her modern ve modern olmaya
gayret gösteren halk can sıkıntısında
öldüğünü haber ediyor bana.
Halklar
müstehcen gözükmektedirler.
Müslümanlar ile Yahudiler arasındaki savaş cinsel
zedelenmişliklerinin neticesidir. Bu halkların problemleri oral-genital problemleriinin etkisi ve sonucudur. Bu
halklar müsyehcendir.
Kutsal ana kucağı için savaşmaktadırlar; ancak ana kucağında
kurtuluş ve nihayi
çözüm bulacaklardır: Birbirlerini
karşılıklı imha ederek. Bu, bu dünyayla öteki
dünyanın evliliğidir. Biricik ancak bu
düğünde dans etmeye davet edilebilir.
Haz cinselliğin
kültürleşmesiyle
yabancılaşmakta doruk noktaya ulaştı. Us ve dince terbiye edilen haz,
ki us
ve din soyut bir içeriğe sahiptirler, evrensel bir noksanlık
olarak belirdi.
İnsansal cinsellik vital bir ifade bulabilecekken, terbiyeden dolayı
nevrotik
bir varoluş kazandı.
Dürtü-arzu-haz-sevgi-incelik-şefkat-bağ-sevecenlik-hoşlanma-sempati-empati-gereksinim-ilgi-paylaşma-tam
yaşanırlık-süresiz cinsel doyum
dürtüsü bedenin ve ruhun
kireçlenmesi olarak
açığa çıktı. İşte İnsan! Sonsuzlukta bir
hiç. En yakın
sınırlarını bile görebilmekten uzak, varlık'ın sırrını
anlamaktan yoksun, Hiç'i
idrak etmekte çaresiz; tüm bu hakikatlere karşın, dünya
içinde kendini kanıtlamaya çalışan
zavallı bir yaratık: Dindar, dinsiz, usçu, ussuz,
politikacı, anti-politikacı,
sağcı, solcu vesaire ve vesaire.
Hallerim
Solucanlar.
Her bir yanım. Çok erkencidirler, sabırlı
oldukları kadar. Alışıktırlar aynı zamanda. Yağmurun
basınçlı gücüdür onları
her defasında dışarı fırlatan. Her damla indiğinde yere nefes alırlar.
Yağmurun şiddetli vuruşuyla yerin dibinden yukarıya doğru toprağı
kazırlar.
Tanyerinin olmadığı, güneşin sızmadığı fakat güneşe
uzanan her bitkinin
kökeninin yaşam sürdürdüğü
bir yeraltı dünyası. Masmaviye açılan
çiçeklerin
kapkaranlıkta beslenen kökleri. Derin bir nem kokusunun
içine karıştığı yaşam
dürtümün arzu kokan nefesiyle
yüzeye fırlatılacığım heyecanına kapıldım bir an.
Köklerin sade renkleriyle kaynaşan solucanlarla birlikte.
Tiksintiyle dolup
taşan bu düzeyden yıllar önce ayrılmıştım. O
günden beri yağmur ilk defa
hışmıyla döküldü topraklara, ilk defa
gökyüzüne savurdu düzeyi
köküyle
birlikte. Bu güce dayanabilen hiç bir yapı
olmadığındandır ki dışarı savruldum. Ve
"tam yağmur kadın oldum o an" diyen bir sese gözlerimi açtım.
Düşünce
ve Hallerim
Her bir şeyi
düzenleme yetkisi taşıyan ve tamamlanmış bir kuram
istemiyorum; bir düzinenin
üyesi ve sıralanmak istemiyorum.
Düzenlenemeyen
bir ortam istiyorum. Ancak orada kendi ortamımı kurabilirim, yeniden
imha etmek
için ve yeniden kurmak için. John Cage bana
düzensizliği, Tao'daki
faaliyetsizliği benimsetebiliyor. Rasyonalizm-irrasyonalizm kavgasının
sıradan
bir kurgu olduğunu deneyliyorum. Stirner, dilin en
büyük hayalet yani en
güçlü
saplantı olduğunu vurgulamıştı. Buna karşın yine de dillenmek gerekiyor
ancak
bu bilinçle dillenerek yaratmak gerekiyor. Benim dilim, en
anlamsız anlamda
söylemek gerekirse, dilin yadsınmasıdır; dillenerek
anlamsızlığı göstermek. Bu
kontekste düşüncelerim hallerimle sevişebiliyorlarsa
mutluyumdur ve ben Kendimi
arzettiğim şekilde kucaklayabiliyorumdur.