Düşünce Muhafazakârlığı  

ve 

Esrimeli Yazım Tarzı Üzerine Notlar

H. İbrahim Türkdoğan

image8

Bataille: “Çileye karşı benim ilkem, en uç noktanın yoklukla değil aşırılıkla elde edilebileceğidir.”

image8

İlgisiz gibi gözükse de; bir parçanın (Eloy / The Zany Magician) bende yaşattığı esrimeyle “Bir Ontolojik Cinsel Şenlik” gibi bir metin yazabiliyorum ya da anlık bir itkinin etkisiyle kafamı "düşüncesizleştirip" psikolojik bir şölen içerisinde iç akışıma bırakabiliyorum Kendimi. “Bir Bedensel Şölen” böyle bir akışın dışavurumudur.

Kendimi anlık hezeyana bırakıp daha derinlerde olanın dışa çıkmasına izin veriyorum. İç dünyama, alt bilincime baskı uygulamıyorum; egemenliği iç’e devrediyorum. Bazı insanlar gibi “madde” kullanıp boyut değiştirme gereksinimi duymuyorum. Kendim bir “maddeye” dönüşebiliyorum. Ve bu bağlamda söylemem gerekiyor: Uzun bir süre birlikte çalıştığım madde bağımlısı insanlarda hiçbir yaratıcılık görmedim. Her birinin düşünsel-psikolojik-bedensel çöküşüne tanık oldum sadece. Ve bu tür bağımlılığın düşünce bağımlılığıyla iç içe olduğunu bir kez daha gördüm. Her hangi bir dinlinin bir madde bağımlısından hiçbir farkı yok. Dinlinin yalnızca çöküşü uzun sürebilir; ki bu da dinlisine göre değişir.

Dadacılar ve gerçeküstücüler, buna benzer yazım tarzına “otomatik yazma” (Écriture automatique) derlerdi. Ama sadece benzer bir tarz. Benim yöntemlerime psikonautik kavramı daha uygun, söylemek istediğimi tam olarak karşılamasa da.

Ben, daima sıçrayışlarla var olmaktadır. Bununla kaotik biri olduğumu söylemek istemiyorum ancak düzenli düşünen biri olduğumu da söyleyemem. An’dan an’a “geçişler” her zaman/çoğunlukla düzenli değildir ve olmak zorunda da değildir. Her gün saat 10.00’da kahvaltı yapmak zorun değilim, aç olunca yerim ve her aç oluşumda da yemek istemeyebilirim, açken başka bir şey de yapıyor olabilirim.

Stirner’in “düşünce hiyerarşisi” kavramı üzerinden “düşünce muhafazakârlığı” kavramına varıyorum. Muhafazakârlık erginlerde düşüncede başlar ve olgun yaşlarda mükemmelleşir; hatta çoğunda çocukken başlayıp ergin çağda tamamlanmış olur. Ne korkunç şey! Buna canlı bedende ölü düşünceler denebilir.

Ben, o kadar bireyseldir ki, başka bir Ben’in bireysellikleri arasında bağ aramak bazen bana fazlasıyla komik geliyor. Wittgenstein, ne kadar da yerinde demiş: “Beni anlayan, sonunda bunların saçma olduklarını görür, […] bu tümceleri aşması gerekir.” Kısaca: Ben, her an ne ise, odur.

Habermas’ın Stirner’in Biricik’ine dair analizine katılıyorum, kendisi olumsuz bir sonuç çıkarsa da ben olumlu bir sonuca varıyorum aynı tümceden: “Stirner’in Biricik’i [...] geleceksiz ve geçmişsizdir. O, her an ne ise, tam odur. Sonuç: Biricik mutlak süreksizdir.” 

Habermas, bununla Stirner’in “amansız bir monoman” olduğu yargısına varırken, ben Stirner’in düşünce muhafazakârlığına yer vermeyen ve an’ı anında yaşayan bir usta düşünür (ustaca düşünebilen) olduğu kanısına varıyorum.

image8

yukarı E- Mail Ana Sayfa