Düşünce
Muhafazakârlığı
ve
Esrimeli Yazım Tarzı Üzerine Notlar
H. İbrahim
Türkdoğan
Bataille: “Çileye karşı benim ilkem, en uç
noktanın yoklukla değil aşırılıkla elde edilebileceğidir.”
İlgisiz gibi gözükse de; bir parçanın (Eloy / The Zany Magician) bende yaşattığı
esrimeyle “Bir Ontolojik Cinsel Şenlik” gibi bir metin yazabiliyorum ya da
anlık bir itkinin etkisiyle kafamı "düşüncesizleştirip" psikolojik bir şölen
içerisinde iç akışıma bırakabiliyorum Kendimi. “Bir Bedensel Şölen” böyle bir
akışın dışavurumudur.
Kendimi
anlık hezeyana bırakıp daha derinlerde
olanın dışa çıkmasına izin veriyorum. İç dünyama,
alt bilincime baskı
uygulamıyorum; egemenliği iç’e devrediyorum. Bazı insanlar
gibi “madde”
kullanıp boyut değiştirme gereksinimi duymuyorum. Kendim bir
“maddeye”
dönüşebiliyorum. Ve bu bağlamda söylemem gerekiyor: Uzun
bir süre birlikte
çalıştığım madde bağımlısı insanlarda hiçbir yaratıcılık
görmedim. Her birinin düşünsel-psikolojik-bedensel
çöküşüne tanık oldum sadece. Ve bu tür
bağımlılığın düşünce bağımlılığıyla iç
içe olduğunu bir kez daha gördüm. Her hangi bir
dinlinin bir madde
bağımlısından hiçbir farkı yok. Dinlinin yalnızca
çöküşü uzun sürebilir; ki bu
da dinlisine göre değişir.
Dadacılar ve gerçeküstücüler, buna benzer yazım
tarzına “otomatik yazma” (Écriture
automatique) derlerdi. Ama sadece benzer bir tarz. Benim yöntemlerime psikonautik kavramı daha
uygun, söylemek istediğimi tam olarak karşılamasa da.
Ben, daima sıçrayışlarla var olmaktadır. Bununla
kaotik biri olduğumu söylemek istemiyorum ancak düzenli düşünen biri olduğumu
da söyleyemem. An’dan an’a “geçişler” her zaman/çoğunlukla düzenli değildir ve
olmak zorunda da değildir. Her gün saat 10.00’da kahvaltı yapmak zorun değilim, aç
olunca yerim ve her aç oluşumda da yemek istemeyebilirim, açken başka bir şey de
yapıyor olabilirim.
Stirner’in “düşünce hiyerarşisi” kavramı üzerinden
“düşünce muhafazakârlığı” kavramına varıyorum. Muhafazakârlık erginlerde
düşüncede başlar ve olgun yaşlarda mükemmelleşir; hatta çoğunda çocukken
başlayıp ergin çağda tamamlanmış olur. Ne korkunç şey! Buna canlı bedende ölü
düşünceler denebilir.
Ben, o kadar bireyseldir ki, başka bir Ben’in
bireysellikleri arasında bağ aramak bazen bana fazlasıyla komik geliyor.
Wittgenstein, ne kadar da yerinde demiş: “Beni anlayan, sonunda bunların saçma
olduklarını görür, […] bu tümceleri aşması gerekir.” Kısaca: Ben, her an ne
ise, odur.
Habermas’ın Stirner’in Biricik’ine dair analizine
katılıyorum, kendisi olumsuz bir sonuç çıkarsa da ben olumlu bir sonuca
varıyorum aynı tümceden: “Stirner’in
Biricik’i [...] geleceksiz ve geçmişsizdir. O, her an ne ise, tam odur. Sonuç:
Biricik mutlak süreksizdir.”
Habermas,
bununla Stirner’in “amansız bir monoman”
olduğu yargısına varırken, ben
Stirner’in düşünce muhafazakârlığına yer vermeyen
ve an’ı anında yaşayan bir usta düşünür (ustaca
düşünebilen) olduğu kanısına varıyorum.
|