Gustav Landauer'in
Max Stirner’le Eksantrik İlişkisi
H.
İbrahim Türkdoğan
"Her gizemci anarşiye yatkındır" – Paul Valéry –
Almanca
yazdığım bu metin “Auf den Spuren eines anarchistischen Mystikers / Gustav
Landauer und seine exzentrische Beziehung zu Max Stirner” başlığıyla şubat 2003
yılında “Der Einzige” adlı dergide yayımlandı. Türkçeye aktarırken daha
çok stilistik değişiklikler yaptım.
Joachim Willems’in bu kitabının* alt
başlığı, ilginç ve kendi türünde olağanüstü ve kapsamlı çalışması beni Gustav
Landauer’in kişiliği ve felsefesini yakından incelememe neden oldu.
Söz konusu kitap Landauer’in
gençliğinden ölümüne kadar bilgi dolu büyük bir spektrum içerir; yazar,
Landauer’in sosyalist anarşizmi ve dinsel gizemciliği üzerine kapsamlı bir
analiz sunar.
Landauer bu iki çizgi arasında tinsel
ve ruhsal gelişme sürecini yaşamıştır elbette. Willems, Landauer’in düşünce
akışını gerektiği gibi izleyebilmekte ve bunları uygun bir üslupla
anlatabilmektedir.
Yazar, sadece bir çok kuramın
tarihsel konstelasyonları hakkında bilgi vermekle yetinmemekte, aynı zamanda
dinsel ve felsefi düşünürlerin tarihsel bağlarını da incelemektedir; uzun bir
zaman karanlıkta kalan bağları aydınlatmaktadır.
Kitapta sadece “sosyalist” ve
“anarşist” ve birçok kez “konsey devrimcisi” olarak onurlandırılan ama pek de
gizemci olarak adlandırılmayan bir Landauer hakkında bilgi almıyoruz, aynı
zamanda anarşiyi ve gizemi birbirleriyle ilişkilendirmesini ve kaynaştırmasını
bilen bir Landauer’le karşılaşmaktayız.
Bir anarşist gizemci olarak
anarşistler üzerinde pek bir etkisi olduğu ve ilgi kazandığı söylenemez. Bu
günümüz için de geçerlidir.
Benim açımdan Landauer bazı
konularda eleştiri nesnem olsa da, ısrarla dile getirmek isterim ki, pek
sevilen ve hâlâ korkulan anarşi sözcüğünü Almanca dilci anarşistler arasında
doğru anlayan az kişiden biridir –bir özel açıdan.
Landauer’i “gerçek anarşist”
saymayanlara tek sözüm var: Anarşide gizemi duyumsayamayan her bir kimse,
bence, tahakkümden kendini koparma yeteneğine sahip değildir. Çünkü: Tam da
gizemde bütün tahakkümler çözülür. Bununla Valéry’nin
tespiti doğrulanmaktadır.
Bir
anarşistin gizeme yatkın olmayışı, onun tinsel-psişik bağımlılığına, tahakküm
bünyesine bağlılığına işarettir.
Landauer’in
birçok anarşiste eleştirisi “yeniden doğma” kuramına dayanıyordu; ona göre “yeniden
doğma”nın koşulu toplumsal ve dilsel baskıdan arınan yeni insandır.
Bu
açıdan bakan Landauer, “gelecekte” bir anarşist toplumu yadsıyor ve anarşinin
şimdiki zamanda gerçekleşebilirliğine işaret ediyordu. Joachim Willems “yeniden
doğma” kuramıyla ilgili de önemli bilgiler sunmakta ve gizemci Meister Eckhart
ile Landauer arasındaki benzerliklere ve farklara da dikkat çekmektedir.
Devamla dinsel ve dinsel olmayan
gizemden çeşitli öğeleri bir düşünce sistemine uyarlamaya çalışan, bir düşünce
sistemi geliştirmeye yönelen ve otonomca düşünen bir Landauer’i görmekteyiz
Willems’in kitabında; ve onun bir Peter Kropotkin ve Oscar Wilde çevirmeni olduğunu.
Martin Buber’le karşılıklı etkilerini ve “Sozialistischen Bund”ta (Sosyalist
Birlik) ortak çalışmalarına tanık oluyoruz; Landauer’in geleceğe yönelmeyen,
bizzat “devletin yanında” sosyalist toplumun inşasını hedefleyen “autonome
Bünde”ler (Otonom Birlikler) hakkında bilgilendiriliyoruz.
Gizem fenomenini çeşitli
biçimleriyle tanıtan Willems, panteizmle, teolojiyle, antropolojiyle vb. olan
ilişkilerini ve aralarındaki farkları tartışır. Fritz Mauthner ve Meister
Eckhart’ın önceleri sosyalist ve sonraları gizemci olan Landauer üzerindeki etkilerini
de ifade eder. Landauer’in politik ve felsefi gelişimi tüm eserlerinde adım
adım izlenmekte ve titizlikle ifade edilmektedir. Ancak ne var ki belirli bir
konuyu Willems incelemiyor, oysa konunun içinde bulunduğu kontekst pek de
dikkat çekicidir.
Fritz Mauthner ile yakın bir
dostluğu olan Landauer, politik süreçten gizemci sürece geçişinde Mauthner’den
bazı düşünceler ödünç alır. Aynı zamanda da Max Stirner’in düşünceleriyle kendi
içinde bir tartışma sürecine girer; bu düşünceler Landauer’in gelişiminde hiç
de önemsiz değildi. Willems bu bağlamda ilginç bir noktaya işaret eder, ama ne
var ki kısa dipnotlara indirger konuyu.
Willems, bu konuya gereken önemi
vermediği için, Landauer-Stirner-ilişkisine burada kısaca değineceğim.
Kitabın 38. Sayfasında Willems,
şu tespitte bulunur: “Landauer’in Mauthner’in dil felsefesiyle ilişkisine dair
demek gerekir ki, Landauer daha 1895’lerde Mauthner’in dil eleştirisini
okumadan benzeri sonuçlara varmıştı. Burada önemli olan özellikle bireyin
sorgulanması, duyu organlarına şüpheyle yaklaşım ve kavramların ‘yavan’ oluşu
bilinci.”
Bence
burada söz konusu ‘okumadan’
sözcüğünün önemsiz bir etkisi olduğu
söylenemez; alıntıya
dikkatle bakarsak, Willems’in farklı
düşündüğünü sanmıyorum. Özellikle son
tümce doğrudan Stirner’i hedeflemektedir (Willems,
Stirner’in adını ve kaynak
vererek, dipnot 130); ne var ki Willems, Stirner’le bu bağlantıyı
incelemiyor.
Yazar, haklı olarak “Landauer’in 1895’te
Mauthner’i okumadan benzeri sonuçlara vardığına”
ve dipnotta Ladauer’in Stirner’le çatışmasına dikkat
çektiğine göre, soruna bir
açıklık da getirmesi gereklidir. Çünkü
önce “Zur Entwicklungsgeschichte
des Individuums” adlı çalışmasında Stirner’le
cebelleşen Landauer, daha sonra bu
düşünceleri derli toplu analizlemeden “Skepsis und
Mystik”e alır; buradaki
amacı Stirner-yorumlarını bir an önce sonlandırmaktı.
“Skepsis und Mystik”te ise
doğrudan Mauthner’le bir tartışmaya giriyor. Tam da Stirner’in enerjik dil
eleştirisiyle Landauer’e “Entwicklungsgeschichte des Individuum”da gizemin
kapıları açılmıştı; bu kapılara daha sonra Mauthner ve Meister Eckhart’ın
katkılarıyla tam olarak teslim olacaktı. Ve bununla “son” ve “büyük” nominalist
Stirner’e tüm zamanlar için sırtını tamamen dönecekti. Landauer neden Stirner’i
yolun yarısında terk etti? Tam da dağın ucu gözükmeye başlamışken –Stirner’in
yardımıyla? Bunun yanıtı ilginç bir çalışma olurdu. Landauer, Stirner’i bir
merdiven olarak kullandı, hedefine ulaştıktan sonra da merdiven işe yaramaz
oldu.
Bernd A. Laska, Stirner üzerine
sunduğu kapsamlı çalışmalarında Landauer’in konuyu “bastırdığını” kanıtlamaya
çalışmakta ve Landauer’in Stirner’i argümanlar eşliğinde tartışacağına,
psikolojik olarak Stirner’le başedemeyince onu bastırmak zorunda kaldığını
iddia etmektedir. Kısmen doğru olduğunu düşündüğüm bu prognosa tam olarak
katılmıyorum. Willems, umarım bu konuyla yakından ilgilenecektir, özellikle
Landauer’in felsefesi açısından önemli bir çalışma olurdu bu.
Laska’nın iddiasında şüphelerim
var, çünkü: Landauer’in nominalizm eleştirisi (aynı zamanda Stirner eleştiridir
bu) “argümanlara” dayanır. Landauer, nominalizmi aşmayı hedefler, Stirner’in
“doktirinini” Stirner’in sözlerini değiştirerek ifade eder: “İmha edilmesi
gereken Tanrı kavramıdır. Ama ezeli düşman olan Tanrı değil, kavramdır.”
Landauer, bununla sadece nominalizmi “aşmaz”, aynı zamanda Stirner felsefesini
de kısmen içeren tanrısız gizemi de “aşar.” Yine de bir sorun mevcut.
Gençliğinden bu yana etkilendiği bir filozofla alelacele bir muhakeme
yapılamaz. Stirner’i aşmak için, onu
susturabilmek gerekir. Landauer, bu edimden pek uzaktı.
“Entwicklungsgeschichte
des
Individuums” adlı çalışmasında Landauer, Stirner’in
Ben’ini çözdüğünü
düşünür,
oysa Stirner felsefesinin derinliğine dokunamıyor bile. Bunun yerine
eleştirisini
yanılsama ve Ben’in bütünlük olmaması üzerine
kurar. Aynı eleştiriyi Mauthner
de benzeri nedenlerden dolayı yapmıştı. Bu konuda ikisi de felsefi bir
tartışma
sunamamaktadırlar. Landauer’in argümanları son derece
verimsizdir; Stirner’in
Ben’ini özellikle Stirner’in Hiç’iyle
incelemesi gerekirdi, ki Stirner’in Hiç’i de nominalizmi aşar. Böylece Stirner’e karşı giriştiği tinsel kavgada
yarı yolda kalır.
Stirner’in Ben’i Tanrı’nın yerine
geçen bir Ben olarak sahneye çıkar. Landauer de aynı görüştedir bu konuda.
Stirner’in “sıradan” bir gizemci olmadığı tartışma bile gerektirmez: Stirner
dinsel-gizemci Hiç’i kafası üzerine oturtur ki kendi Hiç’ini ayakları üzerine
oturtabilsin; ancak böylelikle o Hiç Herşey olabilecektir ve kendini yaratan
bir Biricik olarak yeniden doğabilecektir. Bu, sözümona Tanrı oğluna bağlı bir
Hıristiyan gizemciliğin hiçbir işine yaramaz. Bir bütün olarak monoteist-dinsel
gizem Stirner’in Hiç’iyle kolay kolay bağdaştırılamaz. Landauer bunu anlamış
olmalı ve hatta bu sorunla başedebilecek bir yapıya sahip değildi. Stiner’i
aşmaya çalışan verimsiz ve kısmen de eksantrik uğraşları bunu göstermektedir.
Neticede bu noktada hataya düşer.
Hata bir: Stirner’e karşı birebir argümanlarla son aşamaya kadar tartışacağına,
aniden susar ve soy kuramıyla ilgilenmeye başlar; bununla da bireye karşı ve dolaylı olarak da Stirner’in
Biricik’ine karşı argüman bulmaya çalışır (Skepsis und Mystik). Psikolojik
tuzağa düştüğünün farkında değildir bu noktadan sonra. Bununla Laska’nın
“bastırma” iddiasını doğrulamaktadır, en azından şüphe yaratmaktadır.
Stirner’in egoizmine dair yazdıklarının hiçbirinde derinlik yok (Zur
Entwicklungsgeschichte des Individuums). Burada Stirner felsefesinin temel
taşlarını sarsamayan bir politik ajitatör olduğunu kanıtlar.
İkinci hata: Landauer, “Skepsis
und Mystik” adlı kitabında ilginç bir geçiş yapar. “Gerekli temizleme çalışmasını”,
“soyutların kibirli geçiciliğini” gerçekleştiren “büyük nominalistten” söz
ederek başlayan Landauer, mantıklı olarak Tanrı’nın boşalmış yerine Biricik’iğini
oturtan “Ben-müptelalı”dan söz eder neticede. Ne var ki, Biricik üzerine
sunduğu diyagnozunu, somutluğun geçiciliğini, izole olmuş bireyi
gerekçelendireceğine, Stirner felsefesinin içeriğiyle hesaplaşmadan ters yönde
hareket etmeye başlar. Stirner’den yola çıkmasına karşın, karşı-argümanlar
sunmaz, “soy kuramı” gibi kavramlarla bireyin geçiciliğini açıklamaya çalışır.
Benim krokisini çizdiğim analizim
ve bununla da Laska’nın “bastırma tezi” bu noktada onaylanmış oluyor. Öte
yandan Laska’nın tezi nedenlendirilmelidir, çünkü içerik olarak yeterince argüman sunmamaktadır, bu da problemi
çözmüyor. Öte yandan bana öyle geliyor ki, Landauer, merdivenini yanlış yere
koydu. Bu demektir ki, Landauer, Stirner’i yanlış anladı, bu mümkün. Stirner’e
karşı getirdiği verimsiz argümanları zorunlu olarak “bastırmayı” gerektirmiyor.
Bağımsız bir düşünür olmasına karşın Landauer, içinden geldiği gelenekçi
kültüre bağlıydı. Yahudi-Hıristiyan geleneğinin bir parçasıydı. Stirner’in
keskin mantığını kabul edebilecek bir düşünce yapısına sahip değildi.
Gizemcilik tarihinde dikkat çeken
bir şey var: Gizemcilik her din tarafından işlenmektedir ve her dinsel kişi,
bağlı olduğu dinle bağdaştırmaya çalışır gizemciliği. Böylelikle Yahudi
eğilimli bir gizemci, gizemciliği Yahudilik adına ele alır, Hıristiyan eğilimli,
Hıristiyanlık adına, Müslüman eğilimli, İslam adına vb. Dinsel olmayan
gizemcileri ve onların gizemcilikteki yerlerini ifade etmek sanıldığından daha
da zor, hem onlar için hem de yorumlayan için. Açıkladığım nedenlerden dolayı Tanrısız
Gizemcilik Landauer’in işine yaramıyordu pek. Bu nedenle zaten içli-dışlı
olduğu Hıristiyan-Yahudi gizemciliğine yöneldi.
Willems,
en geç sunumunu yaptığı „Übereinstimmungen
und Unterschiede(n) von Skepsis und Mystik und Zur
Entwicklungsgeschichte des
Individuums“ (s. 77’den itibaren) konularda
Stirner’in rolünü açıklamalıydı.
Çünkü tam da bu geçişte Stirner’i
“aşar” Landauer. Bireye karşı getirdiği ve savunmasını
yaptığı topluma (bu, bireyden daha az bir yanılsama değildir) dair
getirdiği
tüm argümanlarda adını anmadan büyük nominaliste
karşı bir mücadele verir, ona
tüm zamanlara dair sırtını dönmek için. Bu konuda
Willems, Landauer’in karanlık
yanını aydınlatmıyor.
Son olarak incelenmesinin anlamlı
bir sonuç vereceğini düşündüğüm bir noktaya dikkat çekmek istiyorum.
Landauer’in soy kuramının Stirner’in yabancılaşma kuramıyla birlikte incelenmesi. Stirner’in “yeni insanı” da
gelecekte bir varlık değildi, bizzat takma
adı Hiç olan baskılardan arınmış, yeniden doğmuş bir Ben.
Yaratıcı Hiç, tanrısal bir Hiç
midir ya da şeytansal bir Hiç mi yoksa bir sıfır felsefe midir? Yanıtsız bir soru bu şimdilik.
* Joachim Willems: Religiöser
Gehalt des Anarchismus und anarchistischer Gehalt der Religion? Die
jüdisch-christlich-atheistische Mystik Gustav Landauers zwischen Meister
Eckhart und Martin Buber. Verlag Ulmer Manuskripte. Albeck bei Ulm 2001. ISBN
3-934869-16-5, 300 Seiten, 19,80 Euro.
Joachim
Willems: Religiöser Gehalt des Anarchismus und anarchistischer Gehalt
der Religion? Die jüdisch-christlich-atheistische Mystik Gustav
Landauers zwischen Meister Eckhart und Martin Buber. Verlag Ulmer Manuskripte.
Albeck bei Ulm 2001, S. 38.
Bernd A. Laska: Ein dauerhafter Dissident, LSR-Verlag Nürnberg, 1996, S. 58.
Gustav Landauer: Skepsis und Mystik.. Verlag Büchse der Pandora, Münster /
Wetzlar 1978, S. 12.
Zu Mauthners Stirnerverständnis, siehe: H. Ibrahim Türkdogan: Omar Chajjam und
Max Stirner, Verlag Max-Stirner-Archiv, 2001, S. 9-14 bzw. ders.: Der Einzige
und das Nichts, Verlag Max-Stirner-Archiv, 2003, S. 84-93
|