|
Léolo Düşlüyorum, öyleyse yokum ben Düşlüyorum,
yokum
H. İbrahim
Türkdoğan
Elinde bir aynayla yeraltı derinliğinde oturuyor kraliçe; kendi güzelliğini seyrederek tanrısalca besleniyor: Hamam böcekleri. Kraliçeye ulaşmak için karanlığın merdivenlerini teker teker indi ve gördü: Çirkinliğin şefkatiydi karşısında duran ve duyumsadı bunu. Dışarda kuşlar viyaklamamaktadır artık, kış geldi. Her zaman kış burası –kraliçenin ve şairin ülkesi. İçerde fare ve kurbağa kalabalığı egemen ve çirkin insanların artıklarına saldırmaktadır her biri: Aç bir insanın görüntüsü. Kapı deliğinden büyük aşkının -Bianca diye çağrılır- çıplak bedenini hayranlıkla seyretmeye başladı. Ah, ne göğüslerdir bunlar, hey Tanrım! güç ver bana, dehşetimle arz ediyorum bu bedeni, bacak arasından gelen o muhteşem kokuyu ve o tanrısal götü. Düşlüyorum, öyleyse yokum. Babası, oğlunun tabii ihtiyacını giderdiği için gurur duyar, "oğlum nihayet tüm hüsranlarını ve hayal kırıklıklarını boşaltmakta ve ruhsal tatminliğine ulaşmaktadır. Ah! ne kadar mutluyum bir bilseniz; semavi bir kurtuluştur barsak boşalması." Tıpkı babası gibi nihayet o da hüznünden kurtuluşunu kutlamaktadır; kraliçe ülkesinin tüm sakinleri gibi o da (serbest) bırakmanın, salıvermenin, boşalmanın boşluğunda yüzmektedir. Annesi –şu yüce toprak ona sıcaklık ve şefkat armağan etmektedir; annesinin tombul ve yağlı kucağında sevgiyi tatmaktadır –Léolo. Evet, Léolo. Léolo, onun adı. Léolo okuyan ve yazandır, ondört yaşında bir şaiirdir o: Çirkinlik, yalnızlık, korku, erk ve aşk ölü doğan öğelerdir onun şiirlerinde –kraliçesinin ülkesi ve ülkesinin sakinleri üzerine yazar.
"Öp ayak parmaklarımı, ayak başparmağımı öp" diye seslenir büyükbaba bakıcı kıza, buruşuk ve kırışıklıklara teslim olmuş çirkin ve heykel gibi devasa kocaman bedeniyle küvette uzanıp porsumuş etini teşhir ederek. Ve kız yerine getirir büyükbabanın büyük arzusunu! Bu sahnedir Léolo'yu mastürbasyon yapmaya büyüleyen ve takar gözlerine dalgıç gözlüğünü, dalar uzaklara, okyanusa, büyük aşka. Üç insan arasında bir duygu balansı gerçekleşmektedir o an. Sabah ülkesi ile Akşam ülkesinin birbirlerine karıştıkları bir karşılaşmadır bu. Léolo, düşünceleri mastürbasyondan geçirir teker teker. Hiçbir fırsatı kaçırmaz o –penisi her zaman elindedir. Düşlüyorum, öyleyse yokum ben. Büyükbabası onu küçük bir su birikintisinde boğmaya çalışırken, o okyanusun dibinde olduğunu hayal eder. Virane evler, içinde virane olmuş insanlar; çöp, insan ve hayvan kardeşçe paylaşırlar bu karabulutlu caddeleri. Korku ve açlık varoluşlarının simgesidir. Her bir yanını ölüm dalgalarının kapsadığı kentin bu korkunç ve ürkütücü resimlerinde çocuklar ve diğerleri durmadan koşuştururlar. Mutludur herkes dipte olmakta. Sarımtırak ve mavimsi bir ışık kıvılcımı kara bulutları yarmaya çalışır. Ama nafile, kaybolur karanlıkta ışık –her şey gibi. Çamaşırlarını dışarda sererler. Burası şark –oryantal pislik. Bir kavramda özetleyelim bu sefaleti: Yaşayan ölülerin mezarlığı –budur Léolo'nun dünyası ve bu dünyada hayal kurar Léolo. Oryantal bir melodi eser caddeler üzerinden kara bulutlara doğru. Kıyamet çalar kapıyı, Léolo görür onun simasını; hüznün ve sapkınlığın ve sapıklığın canlanmış ve cisimlenmiş halidir kıyamet. Tanrının terk ettiği bu ülkede korku kol geziyor. Evet, Léolo da duyumsamaktadır bu korkuyu derinliklerinde. Onu aşmaya çalışır ama boş uğraş. Ne bir kas kütlesi ne de bin asker kütlesi onu aşabilir.
Léolo, Bianca'yı arz ediyor, şu büyük aşkını ve arz ettiği bir başka şey de büyükbabasının ölümüdür. Sevgi ulaşılamazdır, düşlüyorum, öyleyse yokum ben. Kinini gerçekleştirir Léolo; ihtirasla eylemleştirir nefretini. Léolo -kin ve nefret dolu çıkar sahneye, bir an terk eder onu aşkın şefkati. Büyükbabası hakkındaki yargısını hazzın ve korkunun egemenliğinde icra eder. Katı bir infaz! İşte, büyükbabanın kellesi! Sallanmaktadır! Uzun bir solucan gibi! Çirkin bir zincire bağlı! Müstehcen dili ağzından sarkmaktadır! Bir oğlanın penisinden iki kat büyüklüğünde bir dil! İnfaz ederken, Bianca'nın kaba etini, o görkemli götünü hayal eder, haz organının o iki kalça arasındaki büyüleyici et parçasına girişini. Léolo, klasik psikanalizi ayakları altına alan bir Marquis de Sade'tır. Tüm dünya Tanrı'nın bir melankolik genelevidir."Zedeleme kendini Leo, korkunu tanıyorum fakat alamam senden onu, alamam senden hiçbir korkunu, zarar verme kendine, yapma Leo", bir doktor sesidir bu, realist bir teselli sesi."Hadi Leo, yapma, iyi davran doktora, senin iyiliğini istiyor doktor", bu da anne sesidir, şefkat sesi. "Adım LÉOLO, LÉOLO, LÉOLO!" Bu toprağın tüm sakinleri onu Leo diye çağırır. Önemsiz, anlamsız, sıradan, küçük ve tatlı bir oğlan –Leo. –Fakat o –o daha fazladır, o –Léolo'dur. "Tabancamı
çekip arabalara ateş edeceğim ve babamı
öldüreceğim –sadece otubüs beklediğim
için ve gelecek hafta da otobüs
bekleyeceğim için. Babamı –şu
dünya kadar büyük adamı, evet onu öldüreceğim
tabancamla" diye düşünür
Léolo. Kendi düşüncelerini de imha etmek istiyor
Léolo. İşte –Léolo.
Léolo,
bir arkadaşının, diğer bir hüzünlü
külhanbeyinin
bir kediyi tevacüz edişini seyreder haçtan
gözetleyen
İsa'nın bakışları önünde. Kendisi ilk cinsel edimini
ailesinin
öğlen yemeği olacak olan bir parça ciğerle
vücuda
getirir. Yumuşak ve sıcak bir
duygu verir bu et parçası. Léolo, saadetin doruk
noktasını duyumsar o an,
bedenini duyumsayamaz olur artık, kaybeder kendini. Bu saadet ulusal
bayrağın gölgesinde
düşmanıyla meydan savaşına giren bir Hıristiyan askerin
saadetidir. Geçici ve
fani olmayan bir haz. Ve nihayet düşüncelerin
görkemli
müstehcenliği gün
ışığına çıkar ve Léolo cinsel
gücünü
duyumsayarak gerçekleştirir –poetik
tinsel duruşunun bir neticesi olarak. Léolo'nun ve hepimizin yaşamını ölümcül bir dalgayla kapsayan oryantal bir melodi, gırtlaktan bir ses yükselir karanlık göğe doğru. Şark her zaman şeytani, spiritüel ve dizginsizce gizemlidir. Gırtlaktan gelen bu melodi şeytanın sesidir, merhametsizliğinin duyurusudur. Düşlüyorum, öyleyse yokum. Çünkü sevgi beslemiyorum. Düşlüyorum, yokum. Sevmediğim için de yaşamıyorum. Düşlüyorum, öyleyse yokum. Ve
nihayet
düş ve realite asındaki ince fark
bütünüyle
kaybolur ve ikisinin karışımı Léolo'yu
uzağa, okyanusa, ruhların yaşadığı mekâna taşır. Erk dolu bir
hüzünle seyrederiz
üzerimizden geçip giden kara bulutu –Léolo'yu
bizden tüm
zamanlar için
alıp götüren karartıyı.
Ve
nihayet anne de anladı: Léolo, Léolo terk etme
beni, sen değil, Léolo, sen terk etme beni,
Léolo,
Léolo. Fakat herşey geç
artık.
(Bu metin 2003 yılında bir edebiyat antolojisinde yayınladığım "Léolo" adlı Almanca yazımın Türkçe çevirisidir. Kaynak: Resümee eines Jahres. Begegnungen zwischen Literatur und Philosophie. Verlag MSA-Leipzig, 2003, s. 27-29.)
|