İmkânsız Olan Ve Nalân

H. İbrahim Türkdoğan

image6

Gizem, dünyaya bir bakış açısı değildir, dünyanın kendisi gizemseldir. 
-Ludwig Wittgensten-

image6

 
Yitik bir çöl hikâyesidir sana anlatacaklarım. Sonsuz ve absürt bir yolculuk, bu yolculuğa çağırıyorum - seni. Düşünsel mağaralarımı ardımda bırakacağım cennet bahçesine inerken. Bu iniş sadece köklü bir hamleyi gerektirecektir. Yaşamın herhangi bir diyalektiği olamayacağını bu hamle tam olarak öğretecek. Bir an! Bazen yıllarca beklenir, bilinmez, neden. Bir yaşam boyu beklenir, bilinmez, neden. Bir an! Bir an -yeterlidir!

Sokağa çıktım. Benliğimde oluşan tek dürtü: Çöle erişmek. Kendimi aşarken kendimi bulacağım hissini veriyordu kalp ağrılarım. Batı’dan Doğu’ya tanrısız bir derviş ruhuyla açıldım yola. Önümde bir köprü, eski, ince iplerle örülü. Niceleri bu köprüden geçmişlerdi, ayak izlerini hissediyorum, soğuk ter tanecikleri bedenime yansıyor. Bir kayanın dibine sığınak yaptım. Oryantal bir kent havasıdır aldı götürdü beni derinliklerine. Yolculuğumda manevi dilencilik yaptım, kadın teni sevdim, güzel oğlanlarla Rimbaud’nun aşkı üzerine konuştum şarap eşliğinde. İlk kez hayvanlarla ağladım. Bozkırda kurtlarla ava çıktım, kurdun gözleriyle insanı gördüm, Tanrı’nın lanetlenmiş, boşluğa terk edilmiş zavallı yaratığını.  Bir dağın eteğine oturdum, yanıma gelen yılanı ağzından öptüm. Toprakla nefes aldım, toprakla nefes verdim.

Köprünün sonuna vardığımda karşımda Rimbaud duruyordu. Güzel gözleriyle Olan’ı seyrediyordu. Onunla ikinci karşılaşmam bu. Daha önce, Batı’dayken, anarşisine âşıktım. “Kalın Batı dünyasında, ey filozoflar!”. Kafatasımın altında kaç kez tekrarlanmıştı bu söz. Kaç yıldız düşmüştü, kaç mevsim geçmişti, kaç insan sevişmişti, bilemem. Her tekrarlayışımda bedenselleşmeden bulutlara karıştı bu söz. Dilsizce konuşmasını öğrendim. Çölün gerekirliliğidir bu. Kumuyla tenimi yıkadığım. Rimbaud şahidimdir. Tenimi bir kefen gibi sardı ve kulağıma şu sözleri fısıldadı: “Yaz mevsiminde tan yerini öptüm.” Bilirim, ey devran, nedir acın ve ıstırabın? Varolmanın çekilmezliğiyle Rimbaud’nun sözlerine şu zavallı sözleri kattım: Sen yaz mevsiminde kar tanelerini hissedebiliyor musun sevgilim?

image6

Bir bahar günü henüz tan yeri ağarırken çoban yıldızının ışığında oryantal bir kente daldım bir an içinde, gözlerim kan içinde. Rimbaud hoş geldin dedi. Tan yeri Tanrı evinin ardından yüzüme doğuyordu, çekinmedim, korkmadım Tanrı’yla yüzleşmekten, onunla alın alına geldim. Her yer ölü sessizliğine bürünmüştü. Batı tanyelinde gözlerimin önünde öldü. İki adım ilerledim, güneşin yansıttığı ışın kolonlarına doğru yürüdüm, aynı yükseklikte durdum. Ve nihayet içine daldığım şafak tenimi sardı. Soğuk bir rüzgâr selamladı beni, ayaklarımdan başıma doğru. Kalbim sessizce çalıyordu. Gözyaşlarımla yıkıldım yere. Uzandım uzanabileceğim kadar. Sırtımı toprağa verdim. Ölüm’ü gördüm. Güneş doğarken ben öldüm. Toprağın içine gömdüm bedenimi. Toprağı ellerimle yoğurdum -toprağımı. Toprakla nefes alıp nefes verdim.

image6

“Ey kentli, sana koşuyorum ve sana konuşuyorum, içimdeki panteri boz kırlarda bıraktım sana insanlığı müjdelemek için.” Bu söz beynimi esir almıştı kente girerken. Enkidu şarkılarını ekerken boz kırlara insan olmaktan duyacağı pişmanlığı henüz bilememişti ancak çok geçmeyecekti ve Enkidu varoluşun şikâyetini haykıracaktı. Önce Şamkat’a sonra Gılgamış’a ve sonra da tüm kentlilere. Ağladı Enkidu, çok ağladı.
Ve Gılgamış ilk kez anladı yaşamın acı olduğunu. Enkidu’nun varlığı kendisine acı, Gılgamış’a mutluluk vermişti. Hayatın garip olduğu başından belliydi. Ve Gılgamış’ın sonsuz ve absürt yolculuğu başlamıştı artık.
Seni bu yolculuğa çağırıyorum. Us’a haksız davranmamak için sadede geliyor ve sorumu soruyorum: Nedir imkânsız olan?
Bilmelisin ki, dil üzerine kurduğum her aşk dilin tutsağıdır. Beni dil ötesinde gör. Belki gölgemin üzerine oturacak ve beni dinleyeceksin.
Şamkat! Ey aşk Tanrıçası, ey kutsal orospu, ola ki yılanlara sevişmesini de sen öğrettin.
Yedi gün yedi gece yılanların, aslanların, kurtların ve nice ceylanların gözü önünde panterin kucağından ayrılmadın. Sevişmeyi seyreden hayvanlar giderek tüysüzleşen ve seviştikçe başkalaşan, başka bir varlığa dönüşen panterin neticede insanlaşmasını gördükleri an, bir daha dönmemek üzere çığlıklar içinde panteri terk edeceklerdi. O, artık panter değil, Enkidu olmuştu. Ve Enkidu gövdesini tüysüzleşmiş olarak gördüğü an, ilk kez utanacaktı. İşte bu utanmadır beni sana seslendiren.

image6

Ve yılan kendi kuyruğunu ısırırken

Tanrı kapısını çalıyor yılan. Hiç’ten gelen Nalân’ı görüyor karşısında.

Nalân![1]

Gürleyen gök ve gürleyen Hiç, Tek’in ruh halini ifade edebilecek bir özellik içerir. Bu özelliğin adı var: Nalân. Tek inlerken, iç sıkıntısı yaşarken, gönül darlığında kavrulurken, heves içinde ve heves dışında yoğrulurken, neşeden ve neşesizlikten kudururken, kasvet ve melâl içinde kıvranırken hep Nalân var. Nalân her yerde var, Nalân’sız bir var’dan sözedemeyiz.  Nalân, olandır.  Nalân Tek’in ruhunun dışa yansıma biçimidir. Heidegger, buna Stimmung der. Stimmung insan ruhunun kapsamıdır; Hiç’te duyduğu ruh halinin adıdır. İki dev kayayı birbirine bağlayan asırlık bir tahta köprüden uçurumu görmek, Hiç’i duymaktır işte ve Nalân bu duyguya şahittir -Nalân bu duygudur. 

Nalân şehvetimin adıdır, libidomun öteki adı. Keyfin doruğunda hiçleşen Ben’in inlemesidir Nalân. Kıvamını bulma efkârına kapıldığımda Nalân’ı görürüm; O, neşemle acımın kesiştiği noktadır. Hiç ile Varlık’ın buluştuğu mekândır. Nalân realiteyi kucakladığı gibi, rüyaların sorumlusu da odur. Tek’in rüyadaki ruh hali Nalân’ın gerçek ruh halidir. Nalân her yerdedir, çünkü asılolan hissiyat odur. Nalân asıl olan Hiç’in asıl hissidir. Gönül darlığından gönül ferahlığına kadar her his Nalân’ın bazen hafif bazen sert esen rüzgârıyla çalkalanan ölüm dürtüsünün habercisi ve sallanan Hiç-Köprüsünün ruhudur.

image6

[1]Nalân Farsça kökenli bir sözcük olup Türkçe’de “inleyen” (kişi) demektir. Heidegger’in “Stimmung” deyimi ise insanın ruh halidir (duyumudur),  "inlemek" bu duyumlardan biridir. “Nalân” sadece benim kişisel ve oryantal seçimimdir. Okur, Nalân yerine “inlemek” diye okuyabilir.

yukarı
E- Mail Ana Sayfa