Stirner'in Ölümü Üzerine Notlar 

H. İbrahim Türkdoğan

image8

MauthnerStirner gerçek bir düşünürdü, tutkusunu buz soğuğunda saklayan, gerçek bir İnsan-değil, gerçek Biricik, neredeyse yalnızlığından memnun. Stirner, birlikte-insanlar olarak kabul etmediği insanlar tarafından açlıktan ve yoksulluktan ölmeye mahkûm edildi.”

image8

Melankoli, kuşku, karamsarlık. Her biri kendi başına bir tutku, kendi başına bir ihtiras. Max Stirner, dünyanın bütün tutkularından uzak gözüküyor; bu kadar arı, bu kadar katışıksız olabilir mi bir insan. Hiçbir düğümü olmayan, tüm düğümlerin çözülmesini sağlamış, düğümsüz, çözmüş bir insan. Ben İnsan olduğum kadar da İnsan-değil'im, diyor; hiçbir genellemeye sığmadığını söylemek istiyor, şunu da ekliyor: İnsan olmadığım kadar İnsan-değil de değilim. Ölmeden önceki son günlerini tasavvur etmeye çalıştığımda, zaten Herşeyden ve Herkesten uzak ve, evet, arı bir Biricik, son günlerini hatta son iki haftasını ölüm sükûnetinde geçirmiş olmalı. Kendi başına. Ölüm soğuğunda bir yalnızlık. Memnun muydu acaba bu yalnızlığından? Mauhtner'e katılıyorum; yalnızlığından memnun bir Biricik! Ama ölümle cebelleşiyor olmak, acılarını ve ağrılarını paylaş(a)mamak, ölüm öncesinde. Biliyor muydu ölümünün yakınlaştığını, yoksa hâlâ ben yaşlanana kadar yaşayacağım mı, diyordu. Yanıtsız sorular ve sübjektif çıkarsamalar.

Kesin olan: “Stirner, birlikte-insanlar olarak kabul etmediği insanlar tarafından açlıktan ve yoksulluktan ölmeye mahkûm edildi.” Biricik'in bir ara yolu yoktur: Birlikte-insanlar olarak kabul etmediği insanlar tarafından ya Kral seçilir ya da imhâ edilir. Kralın köleye gereksinimi var, buysa Biriciklerin Birlikteliğine ters düşer. Stirner ancak Biricik İle Biricik'in birlikteliğini isterdi. Birlikte-insanlarla değil, birlikte-Biriciklerle olmak. Olma'nın İle'deki tadı. Arzuladığı Egoistlerin Birlikteliği tam da buydu. Bulamayınca, sürüye Kral olacağına, uzaklaşmayı tercih etti; bu da onun imhâsını gerektirdi.

Tümör tüm bedene yayılmaya başlar, irin kana karışır, yükselen ateşi düşünceleriyle aynı düzeydedir artık. Sivri sineğin darbesinden öldüğü kesin olmadığı halde, bence dünyaya meydan okuyan, “çok yaşlanacak” kadar yaşayacağını söyleyen Max Stirner'i ancak bir sivri sinek öldürebilirdi. İnsan dünyasına karşı zafer kazanacağından emindi ve kazanmıştı.

Dostunu iyi tanıyor demek ki Bruno Bauer: “Kâfir dediler ona, gülümsedi, iftiraya uğradı, karalandı ama o gülümsedi; dünya, Haçlı Seferleri olarak ona karşı yola çıktı, o ise gülümsedi.” Stirner’in “Ben’i geçmiş bir tarih evresinin doruk noktası ve tamamlanışıdır.” Bauer'in tümcesini Biricik'in felsefesini doğru yorumlama açısından değiştiriyorum ya da tamamlıyorum: Stirner'in Ben’i insanlık dünyasının doruk noktası ve tamamlanışıdır: İnsan: İnsan-değil: Biricik.

Mauthner: “Nietzsche'den önce çekiçle felsefe yapan, bilinçli bir dil eleştirisinden önce insansal sanrının büyük sözleri karşısında kutsal kahkahalar atan biri. Demek istediğim kişi, inanca karşı, hayalete karşı gerçekliğin bin yıllık düşünce savaşını tinsel açıdan aslında başarıyla sonlandıran tabii ki Max Stirner'dir.”

Postmodern bir psikanalist olabilecek bir yeteneğe sahip, en yakınlarını yaşadıkları ortamda, insan yaşantısının merkezinde gözlemleyip felsefi sonuçlara varabilen bir güç. “Akıl hastası” bir annenin Stirner'de yarattığı ya da Stirner'in yaratıcı olmasını sağlayan öğeler onun felsefesinin temelini oluşturur; psikanaliz üzerinden felsefesini kurar. Kurmadan önce kırar, o kadar çok kırılması gereken şey vardır ki, ondan önceki tüm filozoflar dili “kirletmişlerdi”, dolayısıyla Stirner her sözcüğü imhâ edip yeniden yaratacaktı ve bu temel edimi kahkahar içinde gerçekleştirecekti.

Mauthner: “Nietzsche'den kırk yıl önce, Hegel'le dil eleştirisi açısından, yani felsefi olarak dile getirilen her dille baş eden Biricik Stirner, bize Zerdüşt'ün kutsal gülüşünü öğretti: Tanrı'ya, dünyaya ve bizlere gülmeyi.”

Ölümcül bir yalnızlıkta da güldü mü acaba, hafiften gülümsemedi mi, gülümseyebildi mi ölüme? Bilmiyoruz, bilemiyoruz. Ama Zerdüşt'e “kutsal gülüşler” öğreten zehirli kahkahalarını artık bizler de duyuyoruz ölümünden bunca zaman sonra. Ve belki de bununla teselli bulmaya çalışıyoruz yanıtsız sorularımıza dair.

Ben şu Biricik'i seviyorum, der Stirner. Ben de seviyorum ama ben insansal dişiyi/erili seviyorum, der Genel İnsan. Ben, Erkek ya da Kadın sevmiyorum; Biricik'i, evet, yalnızca şu Biricik'i seviyorum, der Stirner.

Turgenjew’in deyimiyle “bakımlı ve hüzünlü” şu Biricik'i seviyorum Ben.

image8

yukarı E- Mail Ana Sayfa