Max Stirner
Biricik Ve Mülkiyeti

Önsöz: Ben Meselemi Hiç’e Bıraktım
(Bu metin Max Stirner’in Biricik ve Mülkiyeti adlı eserinin önsözüdür)

Almanca aslından çeviren:  H. İbrahim Türkdoğan

 

Neymiş Benim olması gereken mesele! Öncelikle iyinin meselesi, sonra Tanrı’nın, insanlığın, hakikatin, özgürlüğün, hümanizmin, adaletin; dahası halkımın, kralımın, anavatanımın; ve nihayet tinin ve binlercesinin. Salt Benim meselem asla Benim meselem olmamalıdır. “Yuh olsun sadece kendini düşünen egoiste!”
Meseleleri için çalışmamızı şart koşanların, hatta canımızı feda etmemizi ve meselelerine hayranlık duymamızı Bizden bekleyenlerin kendi meselelerini nasıl gerçekleştirdiklerine bakalım bir de.


Tanrı hakkında esaslı şeyler müjdeleyen Sizler binlerce yıl “
tanrısallığın derinliklerini” inceleyip kalbine kadar indiniz; dolayısıyla hizmet etmekle görevlendirildiğimiz “Tanrı meselesini” Tanrı’nın kendisinin nasıl icra ettiğini Sizler Bizlere pekâlâ açıklayabilirsiniz. Ki zaten yaptıklarını gizlemiyorsunuz da. Nedir peki Tanrı’nın meselesi? Bizden beklenildiği gibi, o da yabancı bir meseleyi, sevgi ve hakikatin meselelerini kendisine mal etmiş midir? Burada bir yanlış anlama söz konusudur, bu da Sizi öfkelendiriyor; Tanrı meselesinin elbette sevgi ve hakikat olduğunu, dolayısıyla sevgi ve hakikatin Tanrı için yabancı bir mesele olarak nitelendirilemeyeceğini, çünkü Tanrı'nın kendisinin sevgi ve hakikat olduğunu öğretiyorsunuz. Tanrı’nın yabancı bir meseleyi kendi himayesine almış olduğu, dolayısıyla da Bizim gibi zavallı karıncalarla benzeş olduğu varsayımı Sizi çıldırtıyor. “Tanrı’nın kendisi hakikat demek olmasaydı hakikate sahip çıkar mıydı?” Tanrı sadece kendi meselesi için uğraş verir, çünkü o Herşeyde Herşeydir, dolayısıyla her şey onun meselesidir! Biz ama, Biz Herşeyde Herşey değiliz, dolayısıyla bizim meselemiz hepten küçük ve aşağılıktır; işte bu nedenle de “üstün bir meseleye hizmet etmek” zorundayız. - Şurası aşikar ki, Tanrı sadece kendisiyle ilgileniyor, onun meşguliyeti sadece kendisidir, sadece kendisini düşünüyor ve sadece kendisine odaklıdır, onu tatmin etmeyen her şeyin vay haline. O, kendinden üstün olana hizmet etmiyor ve sadece kendini tatmin ediyor. Onun meselesi - tam anlamıyla egoist bir meseledir.

Peki ya
insanlık, meselesini kendi meselemizmiş gibi görmemiz gereken o insanlık? Onun meselesi bir başkasının meselesi midir ve o üstün bir meseleye mi hizmet etmektedir? Hayır, insanlık sadece kendini dikkate alır, insanlık sadece insanlığı ilerletmek ister ve insanlığın meselesi kendisidir. Kendini geliştirmek için halkları ve bireyleri zalimce kendine hizmet ettiriyor ve onları, insanlık için gerekenleri yaptıktan sonra, teşekkür olarak, tarihin çöplüğüne fırlatıyor. İnsanlığın meselesi tam anlamıyla - egoist bir mesele değil midir?

Kendi meselesini Bizim meselemiz yapmak isteyen her bir şeyin Bizi değil de sadece kendisini ön planda tuttuğunu ve Bizim rahatımızı değil de kendi rahatını düşündüğünü belirtmeme gerek yok. Diğerlerine de bu gözle bakmamız yeterli: Hakikat, özgürlük, hümanizm, adalet, Sizden kendilerine hayran olmanız ve hizmet etmeniz dışında başka bir şey istiyorlar mı?

Tüm bunlar, kendilerine vazife bilinci içinde canla başla boyun eğilmesinden yararlanmayı çok iyi bilirler. Sadık yurtseverlerce savunulan şu halka bir bakın. Halk için kanlı savaşlarda ölen ya da açlık ve sefaleti göze alarak savaşan yurtseverler halkı ilgilendiriyor mu? Onların gübre yığınına dönüşen cesetleri arasında “filizleniyor halk”! Fertler “halkın büyük
meselesi için” ölürken, halk arkalarından onlara teşekkür gönderiyor - ve bundan kendine kâr çıkarıyor. Ben buna okkalı bir egoizm derim.

Şimdi de “Benimkiler” dediklerini şefkatle esirgeyen sultana bakalım. Kendini her an Kendininkiler için feda eden sultan, özgeciliğin ta kendisi değil midir? “Onunkiler” için, evet, şüphesiz. Sen ama Onun değil, Kendinin olduğunu göster, ya da buna bir kalkış da gör bakalım: Onun egoizmini reddedersen zindanı boylarsın. Sultan meselesini Hiç’e ve kendisine bırakmıştır: O Herşeyde Herşeydir ve kendisi için biriciktir ve “Onun” olmak istememe cesareti gösteren hiç kimseye tahammül etmez.

Ve bu parlak örneklere rağmen egoist olmanın en kârlı yol olduğunu anlamak istemiyorsunuz, öyle mi? Ben, Kendi adıma bundan bir ders çıkarıyor ve bu büyük egoistlere özgeci davranıp hizmet edeceğime bizzat egoist olmayı tercih ediyorum.

Tanrı ve insanlık meselelerini Hiç’e, yani Kendilerine bıraktılar, başka hiçbir şeye değil. Ben de meselemi Kendim’e bırakıyorum ki, Ben tam da Tanrı gibi Herşeyin Hiç’i, Kendimin Herşeyi, Biricik’im.

Eğer Tanrı ve insanlık, Sizlerin de doğruladığı gibi, Herşeyde Herşey olabilecek yeterli niceliğe sahiplerse, Ben de böylece, onlardan daha az yoksun olduğumu hissedebilirim, 
ve kendi “boşluğumdan” da şikayetçi olmam. Ben boşluk anlamında bir Hiç değilim, bizzat yaratıcı bir Hiç’im, bir yaratıcı olarak kendi içinden Herşeyi yaratan bir Hiç.

Tamamıyla Benim olmayan her meseleyi başımdan savıyorum! Size göre meselem en azından “iyi mesele” olmalıdır? İyi nedir, kötü nedir? Ben bizzat Kendimin meselesiyim ve Ben ne iyiyim, ne de kötü. Her ikisinin de Benim için anlamı yoktur.

Tanrısal olan Tanrı’nın meselesidir, insansal olan insanın. Benim meselem ne Tanrı'nın meselesidir ne de insanlığın, ne hakikatin, ne iyinin, ne adaletin, ne özgürlüğün vb. Benim meselem sadece Benim-olandır ve o genel değil, bizzat - biriciktir, tıpkı Benim Biricik olduğum gibi.

Hiçbir şey Benden üstün değildir!

Bu metnin daha önce yayımlandığı yerler: DAVETSİZ MİSAFİR: Sayı 1, İlkbahar 2003. VARLIK: Nisan 2004.  KARIZMA: Sayı 18, 2004.


yukarı
Ana Sayfa
 

 

 

 

Ben ve Hiç

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Biricik